Doğum günüm yaklaştı mı ayaklarım kaşınmaya başlar. Geçen yıl Gökçeada
keşfine çıkmıştık da eylül sonunda bir kez daha gitmiştim. Bu kez oğlum arabası
ile Kuzey Yunanistan – Bulgaristan gezisini planladı.
Yaşilköy`den kapalı ve sisli bir havada çıktık yola. Yağmur atıştırıyor
, sis yüzünden etrafımızı görmemiz zorlaşıyordu.

Önce plakayı işliyor görevli ve “aracınız ilk kez yurt dışına çıkıyor”
diyor. İleriki görevli pasaportlarımızı ve yurt dışı çıkış harç pullarını
kontrol ediyor. Son olarak ehliyet , ruhsat kontrolü ve “iyi yolculuklar…” Araçtan
inmeden oluyor bunlar.
Meriç üzerindeki köprünün yarısı kırmızı- beyaz , yarısı mavi – beyaz.
Aynı işlemler bir kez daha tekrarlanıyor ve araçtan inmeden yola koyuluyoruz.
İlk durağımız Dedeağaç. Oteli
bulup yerleşme ve ver elini Makri. Güzel bir kumsal. Önümüzde Semendirek ve
Tasos adaları. Her taraf zeytin bahçesi ve Makri içinde zeytinyağı tesisleri.

Kahve Dedeağaç içinde içilir. Akşam yemeği için de güzel bir mekan.
İşletme Türklere ait. Nar ekşili özel salatalarını çok sevdik. Kıyıdan –
köşeden deniz mahsullerine de alışıyoruz.
Gece kordon boyunda yürürken Saroz körfezinin ışıklarına bakıyoruz.

Bulgaristan`da Şapel yerine haç gibi nesneler konmuştu.
Sabah erkenden yoldayız. Denizden ayrılıp içeri doğru döndük. İlk durak
Gümülcine. Yola yakın köylerde minare gördük mü Türklerin yaşadığını anlıyoruz.
Görünen o ki buralarda halk epey fakir. Zaten Gümülcine de pek gelişmemiş.
Şehir duvarları , camiler , Türkçe tabelalar… Birkaç genç kavanozlarda turşu
satıyor. Börek ve poğaçaları güzel. Kilise imarethanesi çok büyük.
Yol boyu güneş paneli tarlaları. Burada epey yaygın.
Hemen Eski İskeçe`ye yöneliyoruz. Yamaçta daracık sokaklar ve eski tip
evler. Bahçeli , cumbalı… Tepelere tırmanan merdivenler… Bir okulun bahçesinde
cıvıl cıvıl çocuklar… Hemen yanında kilise ve önünde muhabbet eden papazlar.
Sokak aralarında kafeler , barlar…
- Şurası Türk Konsolosluğu da kime hizmet ettikleri belli değil…
Bu gece Kavala`da konaklayacağız.

Araba ile su kemerinin altından geçip geri dönerek Filippoi antik
kentine gidiyoruz. Açık hava tiyatrosu ve müze kapalı. Akşam da oluyor. Otelde
yemek yok. Yiyecek bir şeyler alıp Kavala`ya tepeden bakan otelimize
yerleşiyoruz.
Sabah balkondan güneşin doğuşunu izleyip yola koyuluyoruz. Bu gün hep
merak ettiğim bir bölgeyi gezeceğiz: Halkidiki. Selanik`in güney doğusunda
denize doğru uzanan üç parmak…
Birinci parmakta Ouranoupoli
kasabasından öteye geçmek yasak. Çünkü yarımadanın bundan sonraki
bölgesi özerk. Bu bölgeye kadınların girmesi yasak ve onlarca kilise ve
manastırda rahipler , papazlar yaşıyor. Önceden izin alınarak ve belli
kontenjanlarla yalnız erkeklerin girebildiği bölge hac mekanı.
İkinci parmakta da bir tur atıp açlığımızı gidermek üzere üçüncü
parmakta Afytos`a gidiyoruz. Deniz kıyısındaki lokanta sezon için çok erken
olmasına karşın epey kalabalık. Dönüşte
Nea Fokaia ( Yeni Foça ) sokaklarını dolaşıp Nea Moudania ( Yeni Mudanya
) daki otelimize yerleşiyoruz. Kordon ve arkasındaki sokak Mudanya`yı
andırıyor. Güneşin batışı da harika.

Yeni Trilye , Yeni Bozcaada ve Petralona mağarası ki sarkıtları , dikitleri
ve içinde çıkan 6 000 yıllık kafatası … Bu gün Pazar. Köylüler en yeni , en
temiz giysilerini giymişler, kiliseye gidiyorlar.
Yolumuz uzun. Önce Serez`e uğrayacağız. Şeyh Bedrettin destanında Serez
çarşısında , bedestende idam edildiğinden söz edilir. Bedesten bu gün müze
olarak kullanılan kubbeli bir mekan. Sanki bütün Serez halkı bu gün
lokantalarda. Aileler yeni giysileri ile grup grup yemek yiyor.
AB üyesi olduklarından çıkış ve giriş kolay oluyor.
Kuzey Yunanistan 3 gece ve 3,5 günde tamam.
Yunanistan krizde. Atatürk`ün devam ettiği söylenen meyhanede kahve
içerken yanımıza gelen Türk :
Deyince beni bir düşüncedir aldı… İlk aklıma gelen konut kredisi
kullananlar oldu. Sonrası çorap söküğü gibi gelir…
Bakalım Bulgaristan`da durum nasıl?
15 Mart 2017 16 35
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder